İlk dönemlerde, taş duvarlar üzerindeki camsız ve dar bir boşluk olarak
bırakılan pencereler, M.S. 1.YY’ da Romalıların camı kullanması ile saydam ve
kapalı bir şekle bürünmüştür.
M.S. 1500 yıllarında, bölünmüş boşlukların ayrı fonksiyonlar
gerçekleştirebilmesinin keşfedilmesi ile pencerelerde açılabilir kanatlar ortaya
çıkmıştır.
Tarih içerisinde pek çok değişiklik ve gelişmeye uğrayan pencereler, önceleri
sadece fonksiyonel özelliklerini gösterirken, daha sonra sanatsal ve özgün bir
yapıya bürünmüş, dörtgen şekiller yerine, kemerli hatta elips şeklinde
pencereler yapılmıştır.
1790 – 1870 yılları arasında ilk çift kanatlı pencere örnekleri görülmüş olup,
bu sayede pencere alanının tamamının açılabildiği pencereler ortaya çıkmıştır.
1800’lü yıllarda ısı ses yalıtımını arttırmak amacı ile iki ayrı pencere arka
arkaya yerleştirilen pencere sistemleri kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde
tek pencere malzemesi ahşaptır.
20.yy. başlarında konut yapımında bir devrim yaşanması ve kullanılan
malzemelerin gelişim göstermesi ile pencere için bırakılan boşlukların ölçüsü
büyümüş bu nedenle ahşap bu boşlukları kapatmak için yetersiz kalmıştır.
19.yy. kullanılmaya başlayan demir doğramalar, çok büyük boyutlara ulaşmışsa da
uygulama alanları konutlara kadar inmemiş ve endüstriyel yapılar ile sınırlı
kalmıştır.
Demir doğrama yerine işlemesi daha kolay ve hafif olan alüminyum geçmiştir.
Ancak yüksek termal iletkenliği, mekanik birleştirme sorunları gibi nedenlerle
zamanla kullanımı gittikçe azalmıştır.
Tüm bunların ardından PVC pencere pazara girmiş ve üstünlükleri ile zamanla
kullanımı gittikçe yayılmıştır. Yüksek ısı yalıtımı, oldukça uzun ömürlü olması,
herhangi bir boya ve bakım gerektirmemesi, kolay işlenebilmesi, dekoratif
uygulamalara elverişli olması, çevreci oluşu PVC’nin yaygınlaşmasını sağlayan en
önemli etkenlerdir.